Kabul etmek gerekir ki Türk izleyicisine yabancı dizi izleme alışkanlığını ve keyfini kazandıran dizi "Lost"dur. Lost'un ortaya çıkardığı büyük etki, her ne kadar dizinin sonrasında yarattığı büyük hayalkırıklığı ile törpülense de diğer yabancı dizilerin önünü açtı demek yanlış olmaz. Şimdilerde kaliteli yabancı dizileri sürekli takip eden, koleksiyonlar oluşturan, tartışan, gösterim günü ve saatini sabırsızlıkla bekleyen "seçkinci" bir dizi izleyici kitlesi var. Her bölümde heyecanın doruğa çıktığı, yeni ve daha büyük heyecanlar için bir bölüm sonrasını hatta bir sezon sonrasını - ki bu 1 yıl demek- salık veren diziler prodüksiyon büyüklükleri, maliyetleri, ulaştıkları kitle, yarattıkları dünyalar ile konuşulması, hatırlanması ve anlatılması gereken güçlü ve güzel bir ana akım başlatmış durumdalar. Elbette bu büyük ana akım içerisinde büyük hayalkırıklıkları, vasatlar, bekleneni veremeyenler, boşa çıkanlar büyük çoğunlukta. Ama öyleleri var ki yazılmadan, anlatılmadan ve en azından kendi kişisel tarihimize izlerini bırakmadan kaybolacak gibi değiller. Bu yazının konusu da bu diziler.