Akira Kurosawa efsanevi Japon yönetmendi. İmparator olarak da bilinir ki, bu benzetişim sinema
açısından bakıldığında birebir eşleşen muhteşem bir benzetişimdir. Kurosawa
neden imparatordur? İçindeki sinema tutkusunu, etkileyici, sade ve yenilikçi
filmleriyle haykırırken, hem Japon sinemasını hem de tüm dünya sinemasını
etkiler de ondanFilmleri Venedik, Cannes, Berlin, Moskova gibi uluslar
arası festivallerde çokça övgüye mazhar olur. Rashomon ve Dersu Uzala
filmleriyle Akademinin ödüllerinden de pay alır. Hatta 1990 yılında bütün
çalışmaları Akademi tarafından Oscar Onur Ödülü ile taltif edilir. Sinemaya
sadece yönetmen olarak da katkı vermez İmparator, yapımcı ve senaristtir aynı
zamanda da
“İyi bir yönetmen, iyi bir senaryo ile başyapıtlar
üretebilir; aynı senaryo ile vasat bir yönetmen ancak sıradan bir film
yapabilir fakat kötü bir senaryo ile çok iyi bir yönetmen bile iyi bir film
yapamaz” diyen Kurosawa başyapıtların yönetmenidir.
Rashomon
– 1950
Toshiro
Mifune, Machiko Kyo, Masayuki Mori
Kyoto’nun 18. yüzyılda yıkılan ünlü kapısı Rasho’dan ismini alan film, yağmurun en güzel anlatıldığı filmlerin başında gelir. Film başladığında yağmurun sesi ve görüntüsü ile irkilir, kendinizi yağmurun, olanca haşmetiyle yağan yağmurun ortasında kalan bir yolcu gibi hissedersiniz…
Rashomon dürüstlük algılarına ve gerçekliğe saplanmış bir filmdir. Rashomon zaaflar üzerine bir filmdir ve bencillikler üzerine… Rashomon en çok da yalanlar üzerine bir filmdir.
Bir tecavüz ve ardından gerçekleşen ölüm olayını dört farklı
kişiden anlatır, dört farklı şekilde. Yorumu da seyirciye bırakılır.
İlk repliği “Anlamıyorum” olan Rashomon anlattıkları itibariyle,
anlatımı itibariyle bir başyapıt niteliği kazanmıştır.
”Kadınlar herkesi kandırmak için gözyaşlarını kullanırlar, kendilerini bile kandırırlar”
”Kadınlar herkesi kandırmak için gözyaşlarını kullanırlar, kendilerini bile kandırırlar”
İkiru
-1952
Takashi
Shimura, Nobuo Kaneko
“Yaşamak”, Kurosawa’nın
hayat ve bürokrasi eleştirisi dolu filmi. Otuz yıllık bir kamu hizmetinin ve
bıkkın bir yaşamın ardından gün gelir Watanabe için sorgulamalar başlar. Ne kadar
boş, yanlış ve anlamsız yaşadığını anlar. Çünkü kanser olduğunu ve ölümüne altı
aydan kısa bür süre kaldığını öğrenmiştir. Geriye kalan kısa zamanda yaşamanın
hakkını vermesi gerekecektir. Ama zaten “hepimiz her an ölebiliriz” değil mi?
Şehrin kalabalığında ve karanlık atmosferde çekilen İkiru, anlattıkları ile büyük mesaj veren, özellikle tiyatral oyunculukların ve mizansenlerin kuşattığı bir “anlatım” filmi. Kurosawa’nın kamerası ve kurgusu bu filmi iyi film yapan en büyük özelliklerden.
Şehrin kalabalığında ve karanlık atmosferde çekilen İkiru, anlattıkları ile büyük mesaj veren, özellikle tiyatral oyunculukların ve mizansenlerin kuşattığı bir “anlatım” filmi. Kurosawa’nın kamerası ve kurgusu bu filmi iyi film yapan en büyük özelliklerden.
“Ben anlamsız romanlar yazan biriyim.
Beni düşündürttünüz bu gece.
Talihsizliğin asaleti hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu şimdi anlıyorum.
Çünkü talihsizlik bize gerçeği öğretir.
Kanser,hayatınız konusunda sizin gözlerinizi açmış.
Biz insanlar çok dikkatsiziz.
Hayatın güzelliğini, ölüme rastlayınca anlıyoruz.
Fakat sadece birkaçımız ölümle yüzleşebilir.
Daha kötüleri, ölmeyinceye kadar hayat hakkında bir şey bilmiyor.
Muhteşemsiniz. Hayatınza bu yaşta isyan ediyorsunuz.
Asi ruhunuz beni harekete geçiriyor.
Hayatınızın kölesiydiniz. Şimdiyse onun efendisi olacaksınız.
Demek istediğim, hayattan zevk almak insanların görevi.
Boşa geçirmek, tanrının bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak.
Hayat konusunda açgözlü olmalıyız.
Bizlere açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, fakat bu artık eskidi. açgözlülük bir erdemdir.
Özellikle hayata karşı açgözlülük.
Hadi gidelim.
Boşa geçirdiğin hayatı düzeltmeye gidelim."
Beni düşündürttünüz bu gece.
Talihsizliğin asaleti hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu şimdi anlıyorum.
Çünkü talihsizlik bize gerçeği öğretir.
Kanser,hayatınız konusunda sizin gözlerinizi açmış.
Biz insanlar çok dikkatsiziz.
Hayatın güzelliğini, ölüme rastlayınca anlıyoruz.
Fakat sadece birkaçımız ölümle yüzleşebilir.
Daha kötüleri, ölmeyinceye kadar hayat hakkında bir şey bilmiyor.
Muhteşemsiniz. Hayatınza bu yaşta isyan ediyorsunuz.
Asi ruhunuz beni harekete geçiriyor.
Hayatınızın kölesiydiniz. Şimdiyse onun efendisi olacaksınız.
Demek istediğim, hayattan zevk almak insanların görevi.
Boşa geçirmek, tanrının bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak.
Hayat konusunda açgözlü olmalıyız.
Bizlere açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, fakat bu artık eskidi. açgözlülük bir erdemdir.
Özellikle hayata karşı açgözlülük.
Hadi gidelim.
Boşa geçirdiğin hayatı düzeltmeye gidelim."
Shichinin
No Samurai - Seven Samurai – 1957
Toshiro
Mifune, Takashi Shimura, Keiko Tsushima, Minoru Chiaki
Sinema tarihinin kilometre taşlarından birisi olan Seven Samurai;
haydutlar, haydutların işgalinden korunmaya çalışan köylüler ve köylülerin
koruma olarak tuttukları samuraylar arasındaki mücadeleyi anlatıyor. Görkemli
ve daha önce rastlanmamış büyüklükteki savaş sahneleri ile sinemasal bir çekim
oluşturan film, sinema dili ile akıcılığı ile ve kullandığı tekniklerle hem
sinema tarihinin hem de Kurosawa filmografisinin en nadide köşelerinden birinde
duruyor.
16. yüzyıl Japonya’sını anlatan film, sayısız filme esen kaynağı
olmuştur.
”Kazanmış görünüyoruz ama biz yine kaybettik aslında. Her zaman köylüler kazanır. Savaş önemli değildir, önemli olan topraktır ve toprak köylülere aittir”
”Savaşın doğası budur, başkasını öldürerek hayatta kalırsın”
”Kazanmış görünüyoruz ama biz yine kaybettik aslında. Her zaman köylüler kazanır. Savaş önemli değildir, önemli olan topraktır ve toprak köylülere aittir”
”Savaşın doğası budur, başkasını öldürerek hayatta kalırsın”
Yojimbo
– 1961
Toshiro
Mifune, Tatsuya Nakadai, Eijiro Tono
Clint Eastwood’un “For a Fistfull of Dollars”, Bruce Wills’in
“Last Man Standing” filmlerinin kaynağı.
Zekasına ve kılıcına güvenen bir Ronin, yolunun rastgele düştüğü
bir kasabaya gelir. Kasaba iki azılı çetenin çıkar çatışmaları nedeniyle büyük
bir felaketten çıkmış gibidir ve bir köpek elinde kesik bir el ile tasasızca
ordan oraya dolaşmaktadır. Ronin bu çatışmadan kendisine büyük paylar
düşeceğini anlar ve kılıcını kasabada o anın şartlarına göre kullanmaya
başlar. Çelik’in ışıltısının, yeni icat silahın gürültüsüne yenilip,
yenilmeyeceğini merak etmeye başlarız kısa bir süre sonra.
Karakteri en iyi tanımlayan söz, filmin ihtiyarından gelir “Sen aslında iyi birisin, sadece kötü rolü yapıyorsun”
Büyük çatışmanın ardından sokaklarda onlarca ölü yatmaktadır. Tam bu sahnede kamera, tabutçuya döner. Tabutçu oldukça üzgündür. Soru gelir;
Karakteri en iyi tanımlayan söz, filmin ihtiyarından gelir “Sen aslında iyi birisin, sadece kötü rolü yapıyorsun”
Büyük çatışmanın ardından sokaklarda onlarca ölü yatmaktadır. Tam bu sahnede kamera, tabutçuya döner. Tabutçu oldukça üzgündür. Soru gelir;
“Neden bu kadar üzgün görünüyorsun. İşlerin bayağı artmış
görünüyor”
”Bir savaş çok büyüdüğü zaman insanlar artık tabutlarla ilgilenmez” diyerek cevaplar tabutçu ve filmi özetler belki de.
”Bir savaş çok büyüdüğü zaman insanlar artık tabutlarla ilgilenmez” diyerek cevaplar tabutçu ve filmi özetler belki de.
Dersu
Uzala – 1972
Maksim
Munzuk, Yuri Solomin
1902 ve 1907 yıllarında iki hikayeyi anlatır. Moğol bir avcının
hikayesini. Dersu Uzala’nın.
Yeşil ormanların ve donuk Rusya’nın betimlemeleri ile dolu dolu olan film bir doğa güzellemesidir aynı zamanda.
Yeşil ormanların ve donuk Rusya’nın betimlemeleri ile dolu dolu olan film bir doğa güzellemesidir aynı zamanda.
Hikayenin ana kahramanı bütün ailesini bir çiçek hastalığına kurban vermiş, ormanlarda avcılık yaparak yaşayan, mücadeleci, doğa aşığı ve saf niyetli Dersu’dur. Bu haliyle Dersu, kahraman olmak için illa genç ve yakışıklı olmanın gerekmediğinin de altını çizer. Donmuş gölet üzerinde nefesleri kesen sahnede “Hızlı çalış Capitan” diyerek müthiş bir vazgeçmeme sahnesi tasvir edilir ki, kahramanlığın ve gözüpekliğin ne olduğunu saniyesi saniyesine anlatır size.
Bu doğa adamının, şehir yaşantısına adapte olamadığı sahneler ve anlar ise kafanızda ciddi soruların yanmaya başlamasına neden olacak türden.
Kurosawa sade bir hikaye anlatır gibi kullanmış kamerasını, sade ve akıcı. Dersu’nun yanında gibi hissedersiniz kendinize, güvende yani.
"Capitan : Anlıyor musun Dersu?
Dersu : Anlamıyorum"
Ran –
1985
Tatsuya Nakadai, Mieko Harada, Akira Terao
Tatsuya Nakadai, Mieko Harada, Akira Terao
Ran Japonca “Kaos” anlamında. Film de tam bunun üzerine kurulu
zaten. Film Sheakspeare’in Kral Leare uyarlaması. Uyarlamanın başarısı şiir
gibi bir film ortaya çıkmasından anlaşılabilir. Bunun yanında mucizevi savaş
sahnelerine tanıklık edebilir, bir renk cümbüşünün içerisinde kalabilir, kostüm
başarısının geldiği noktayı hayretler içerisinde izleyebilirsiniz.
Ran bir tercih hikayesi, bir açgözlülük hikayesi, pişmanlık ve
belki de en çok intikam hikayesi.
Mekan seçimi o kadar başarılıdır ki filmin, bulut hareketleri için ne kadar beklenildiğini sorarsınız kendinize. Herkes tarafından bilinen bir hikaye, öyle bir son ortaya koyar ki, ağzınız açık izlersiniz…
Lady Kaede rolünde Mieko Harada o kadar başarılıdır ki, bir an gelir dünyadaki bütün kadınlardan korkar hale gelebilirsiniz.
“İnsan ağlayarak doğar, yeteri kadar ağladıktan sonra da ölür”
“Tanrılar zamanın başlangıcından bu yana ararlıksız birbirimizi
öldürmemizi seyrediyorlar. Bizi kendimizden koruyamazlar ki”
“Ağlama, dünyanın yaratılışı böyle; insan kederi neşeye, acıyı
huzura tercih ediyor”
“Üzerinde durduğunuz kaya yuvarlanmaya başlarsa atlayın. Yoksa
sizde onunla birlikte yuvarlanıp ezilirsiniz. Sadece aptallar kayanın üzerinde
durmaya çalışırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder