29 Ağustos 2012 Çarşamba

Daha Küçüğüm O Zamanlar


Ortaokul 1. Bir kızı seviyorum güya. Ama seviyeli seviyorum.
Laf atmalar falan yok. Cep telefonu yok, internet yok. Yazmak da mümkün değil hani.
Sınıf rehber öğretmeni Din Kültürü öğretmeni. Yalan yok çok da severim kendisini.
O da beni severdi. Bir gün ankete benzer bir şey yaptırdı sınıfa. Problemleriniz neler, ne seversiniz, ne sevmezsiniz tarzında. Ama çok acemi bir anket. SPSS programı getirsen program çöker o kadar yani.


Neyse. Bizde güya platonik ama delikanlı aşığız ya. Din Kültürü öğretmeninin sorduğu her soruya "Ben Özlemi seviyorum". "Ona deliler gibi aşığım" minvalinden bir şeyler yazıyor, yetmiyor özlem için yazdığım akrostişli şiirleri de ekliyorum. Böyle bir manyaklık işte.


Efenim, anketi doldurduk. Takriben bir iki saat sonra öğle yemeği paydosu var. Derken haber geldi Din Kültürü öğretmeni seni çağırıyor diye. Kafamda "Acaba dayak mı?" soruları hızlanmaya başladı. Harbi harbi tırsıyorum, zira herifin nasıl dövdüğü hakkında hiç bir bilgim de yok. Tamamen sürpriz. Bak tüylerim diken diken oldu yine.


Öğretmenin yanına gittiğimde, güler yüzle ve sevecen kelimelerle karşılandım. "Otur konuşalım" senle dedi, dışarıdan ısmarladığı yemekleri ikram etti. Yemeğimizi yerken, ufak ufak tavsiyeler verdi. "Olur böyle şeyler, büyütme, sende kalsın" minvalinde. Akşam üzeride çağırdı bir sürü kitap filan verdi. Aramız süper anlayacağınız. Ondan sonraki süreçte evini falan taşımaya yardım ettik. Yemek ısmarladı, saz çaldı, türkü söyledi. Bir numaralı adamıyım diye hissediyorum o sıralar.


Efenim, gel zaman git zaman sınıfta bir arkadaşla oturuyoruz, yerinde duramıyor şahsı muhterem... Başladı kağıtlara seni seviyorum yazıp Cihan diye imza atıp kıza uçak yapıp fırlatmaya. Yapma diyorum, etme diyorum, anlamıyor. Bu arada kız bakıp gülmeye başlamasın mı ben de gaza geliyorum o ara "Özlem, seni çok seviyorum" diye haykırıveriyorum. Ardından bir çığlık koparıyor Özlem, sanırsın birileri ölüyor. Ağlayarak, hıçkırarak sınıftan çıkıyor... Şaşırıp kalıyorum bende yani.. -Şimdiki kızlar öyle değil, siz şanslısınız gençler- Hayır üstelik bir kaç defa haberde aldım kız arkadaşlarından o da seni seviyor diye.


Derken, ders sonunda nöbetçi öğrenci gelip, Din Kültürü öğretmeninin beni çağırdığını söylüyor. Rahatım. Yemeği bedavaya getirdik, düşüncesi var mı yok mu onu tam hatırlayamıyorum ama inanılmaz bir rahatlık var bende.


Müdür yardımcısının kapısının önünde beklememi salık vermiş kendileri. Bekleriz dedim. Beklerken bizim sınıftaki başka bir çocuğun da beklediğini gördüm. Sen ne yaptın da seni çağırdı diye sordum. Kızların eteklerini falan çekiştirmiş, küçük bir taciz yani- İlk önce içeri o davet edildi. Ben meraklanmadım değil o sıra. Çok fazla sürmeden dışarı çıktı, yanağını tutuyor. "Ne yaptı" diye sordum "Tokat attı" dedi. Ohoo, bunu yapana tokat atıyorsa, bana garanti bir şey yapmaz rahatlığım iyice arttı.


Sıra bana geldi. Büyük bir rahatlıkla ve özgüvenle kapıdan içeri adım attım. Derken bir elin başımı aşağıya doğu eğdiğini hissettim, onu hissettikten sonra karnıma dizi çoktan yemiştim bile. Derken sağlı sollu ama kafa tarafıma yüksekten gelen yumruk ve tokatlara boğuldum. Eğilmiş durumdayım malumunuz... Sonrasında bel tarafıma yediğim bir kaç tekmeyi hatırlıyorum. O tekmelerle iyice savrulmuşum, gardım düşmüş. Yüz tarafıma gelen şamarlarla inliyor ortalık bu sefer.. Zaman hakkında bilgim yok ama bir asır dayak yemişim gibi geldi bana... Ömrü hayatımda da öyle dayak yediğimi bilmem...


Allahtan yoruldu ve beni bıraktı. Dışarı çıktığımda derse kadar nefesimi düzeltebilir miyim derdindeydim. Ama temiz dövmüştü. Kan yok, görünür yerlerde morluk yok. İşinin ehliymiş. O zamanlarda eve gidip "Hoca beni dövdü "demek evde dayak yemenin nedenlerinden birisi olduğu için evde de söylemedik, arkadaşlara da anlatmadık tam detayını. Ama hiç nefret etmedim o öğretmenden... İyi adamdı be...


Ulan düşündümde Özlem'de o kadar güzel değildi be. İyi yapmış beni yoğurmakla hoca 

1 yorum: