17 Nisan 2013 Çarşamba

Bozmayan Diziler Atlasım





Kabul etmek gerekir ki Türk izleyicisine yabancı dizi izleme alışkanlığını ve keyfini kazandıran dizi "Lost"dur. Lost'un ortaya çıkardığı büyük etki, her ne kadar dizinin sonrasında yarattığı büyük hayalkırıklığı ile törpülense de diğer yabancı dizilerin önünü açtı demek yanlış olmaz. Şimdilerde kaliteli yabancı dizileri sürekli takip eden, koleksiyonlar oluşturan, tartışan, gösterim günü ve saatini sabırsızlıkla bekleyen "seçkinci" bir dizi izleyici kitlesi var. Her bölümde heyecanın doruğa çıktığı, yeni ve daha büyük heyecanlar için bir bölüm sonrasını hatta bir sezon sonrasını - ki bu 1 yıl demek- salık veren diziler prodüksiyon büyüklükleri, maliyetleri, ulaştıkları kitle, yarattıkları dünyalar ile konuşulması, hatırlanması ve anlatılması gereken güçlü ve güzel bir ana akım başlatmış durumdalar. Elbette bu büyük ana akım içerisinde büyük hayalkırıklıkları, vasatlar, bekleneni veremeyenler, boşa çıkanlar büyük çoğunlukta. Ama öyleleri var ki yazılmadan, anlatılmadan ve en azından kendi kişisel tarihimize izlerini bırakmadan kaybolacak gibi değiller. Bu yazının konusu da bu diziler. 


Belki daha sonraları bu diziler hakkında çok daha geniş kapsamlı çalışmalar yapabilirim. Ama şimdilik dizi ile ilgili ön bilgiler vererek yetinmeye çalışacağım... 

Şüphesiz ki yazının en başında bahsetmiş olduğum kitle, bu dizilerin hepsinden haberdar ve üzerinde duracağım diziler bu kitlenin en çok izlediği dizilerden.  Ancak yeniden hatırlatmanın ve belki de en önemlisi yeniden hatırlamanın ortaya çıkardığı hazzı kaçırmak istemedim. Bu hedonist küçümsenmemeli esasında. İşe yarayabilir de.

Dexter Morgan 




Başrolünde devasa bir Dexter Morgan karakteriyle Michael C. Hall var. Dizinin diğer önemli karakterleri ise Debra Morgan, Angel Batista, Henry Morgan, Rita Bennet...

Çok iyi hazırlanmış bir senaryo ile şimdiye kadar tanık olmadığınız bir katili tanıyorsunuz. Karşınızda dünyanın en normal, en sosyal ve belki de en iyi kalpli katili var. Belli kurallara göre hareket eden, belli kriterleri olan, saygın bir işi olan ve bu saygın işi ile içindeki "cinayet dürtüsünü" paralel tutan bir katil, Dexter Morgan.


Dexter kendisini şöyle anlatıyor dizinin ilk bölümünde;

"Adım Dexter, Dexter Morgan. Beni içinde bulunduğum yola ne soktu bilmiyorum ama bu neyse içimde büyük bir boşluk bıraktı. İnsanlar ikili ilişkilerde birbirlerini kandırıyorlar ama ben hepsini kandırabiliyorum ve bunu da gayet iyi yapabiliyorum....

Kan, bazen dişlerimi sıkmama neden oluyor, diğer zamanlar ise kargaşayı kontrol etmeme yardımcı oluyor...


Ben çok zarif bir canavarım"



 Spartacus



Spartacus, bir efsanenin anlatısı. Daha önce tanrının kamerası Stanley Kubrick'in Kirk Douglass ile beraber hayat verdiği hikaye başka bir boyuta taşınıyor "Spartacus" dizisiyle. Gelinen teknolojinin bütün nimetlerinden yararlanan bir görüntü yönetmenliği, devasa sahneler, olağanüstü efektler, müthiş gladyatörler ve dünya güzeli kadınlar... Ancak Spartacus dizisini belki de vazgeçilmez kılan unsurlar sadece bunlar değil. "İntikam" duygusunun cazibesi ile "özgürlük" isteğinin dayanılmaz coşkusu dizinin odak noktaları. İntikam arzusu ile başlayan ve büyük bir özgürlük mücadelesinin anlatıldığı dev yapım, akıl oyunları, entrikalar, kirli ilişkiler ile çok üstün nitelikli bir senaryo ile sarmalanmış durumda. Bütün bunların üzerine dizinin "Blood and Sand" adlı giriş sezonunda "Spartacus"ü oynayan Andy Whitfield'in kanser nedeniyle ölümü de eklenince, dizi tüm dünya izleyicilerinin büyük bir ilgisini çekti. "Gods of the Arena" ile ara sezon yapan dizi yeni Spartacus, Liam McIntyre ile "Vengeance" ve "War of Damned" sezonları ile devam etti.

Roma'ya karşı tarihin en büyük özgürlük isyanlarından birini ortaya koyan Spartacus ve yol arkadaşları Gannicus, Crixus, Agron ve isyancıların, Batiatus, Glaber, Crassus gibi kötü adamlarla mücadelesi izlenmeye ve anlatılmaya değer.


Game of Thrones




Gelmiş geçmiş en şaşırtıcı dizi senaryosu belki de Game of Thrones senaryosudur. İlk bölümüyle beraber kendinizi fantastik ve yeni bir dünyada buluyorsunuz. Yeni dünya birden fazla mücadele ile hemen ortaya çıkıyor. Güç savaşları, akıl oyunları ve ihanetler. Hepsinin yanında metafizik ötesi varlıklar. Şaşırtıcı sonlar ile merakınız artıyor kendinizi taht için savaşan 7 krallığın savaşının ortasında buluyorsunuz. Ancak "Game of Thrones" dizisinde, efsane ve büyük savaş sahnelerine ve gelişmiş ekstra efektlere rastlamıyorsunuz. Çünkü "taht oyunları" akıl ve kandırmaca ile şekilleniyor... İttifaklar, planlar, yalanlar, doğrular, korkular içerisinde "insanların" savaşı şekillenirken "Kış geliyor" tedirginliği ile doğaüstü korkularla da tanışıyorsunuz.

George R. Martin'in aynı adlı kitabından uyarlanan "Game of Thrones" büyük bir dikkat ve güçlü bir hafızanın hazır bulundurularak izlenmesi gereken fantastik bir dizi. Bu karşılaştırma ne kadar doğru bir karşılaştırma olacak bilmiyorum ama "The Lord Of The Rings"den sonra ortaya çıkmış en büyük fantastik eserin dizi haline gelmişidir "Game of Thrones". 


Stark ailesi, Lannister ailesi, Baratheon kardeşler, Daenerys Targaryen.

Kendinizi kuzeyli bir kurt, zengin bir aslan, asla vazgeçmeyen bir geyik ya da zamanını bekleyen bir ejderha gibi hissedebilirsiniz. Ama dikkat edin bu savaşta önemli olan kılıcın keskinliği değil.


How i Met Your Mother




Önce Ted ve Marschall ile tanışıyorsunuz, sonrasında Lily. Derken günümüzün en tuhaf kahramanlarından Barney Stinson çıkıyor karşınıza ve en sonunda güzeller güzeli Robin. Tek cümlede anlatılabilecek bir tanışma hikayesinin gerçeklerini (!) dinlerken bu 5 arkadaşın yıllar boyu yaşadığı birbirinden eğlenceli, tuhaf, sakıncalı yaşamlarının ortasında kalıyorsunuz, bol bol kahkaha ile hem de. Hiç gitmemiş olsanız bile New York'u tanımaya başlıyor, Barney'in efsanevi taktiklerinin yararları konusunda şaşırıyor, gerçek aşkı sorgulamaya başlıyor ve iyi arkadaşlıkların önemini anlıyorsunuz, bol bol kahkaha ile hem de.

How i met your mother, saatlerce bıkmadan izleyeceğiniz ve belki gelmiş geçmiş en eğlenceli dizi.


Breaking Bad

Adını "Heisenberg" koydum. Bırak hep öyle kalsın. Allah'ından ve de Allah'ından bulasın



True Detective
Serinin 1. sezonunda Rust rolüyle Matthew McConaughey, ikinci sezonunda Frank Seymon rolüyle Vince Vaughn olağanüstü bir oyunculuk sergilemiş. Bunun yanında dizinin hikayesi, karamsar havası, müzikleri ve görüntüleri ekran karşısından bir dakika bile ayrılmanızı engelliyor


2 yorum: