Yönetmen : Nicholas Hytner 1996
Daniel Day Lewis, Wyona Ryder, Paul Scofield
Arthur Miller’ın tiyatro eserinden sinemaya uyarlanan film Amerika’nın bir kasabasında 1950’li yıllarda başlayan bir cadı avını konu alırken, içerisine tutku, paranoya ve toplumsal histeri duygularını da ustalıkla serpiştirerek bir sorgulamaya dönüşüyor.
Bir grup köylü genç kızın, hoşlandıkları genç oğlanlara orman içinde büyü yapma ayinleriyle sahne alan film, devamında bir cadı avına dönüşüyor. Bu cadı avının tam ortasında kendi makamlarını ve ülkeye hakim olmuş görüşlerini korumaya çalışan bir hakim heyeti, yalanlarla ve oyunlarla aşık olduğu evli erkeği elde etmeye çalışan entrikanın başı aşık bir genç kız, hatalarından arınıp sade ve sadece ailesiyle huzur bulmaya çalışan adamın trajik çatışmasına merkez oluyor.
Filmin baştan sona kasvetli havası, karakterlerin dialogları, çatışmalar, hırsa bürünmüş insanlar, güçsüzlerin din, toplum ve ahlak altında cadılık iftiralarıyla idama götürülmesi filmi başlı başına bir sistem eleştirisi haline getirirken filmin her anındaki gerginlik izleyiciyi de içine alıyor.
Daniel Day Lewis’in ustalıkla alıp götürdüğü John Proctor karakteri’nin “The God is dead – Tanrı öldü” repliği ile filmin en büyük eleştirisini de haykırıyor. Kendi amaçları uğruna tanrının adını kullanan güçlülerin, asırlardır süren “Engizisyon” yargılamalarına da küfürü basıyor hiç acımadan ve doğrusunu yaparak.
Filmin içine girdikten sonra kendinizi olayların tam orta yerinde bulmanız ve süregelen yürek burkulmasının final sahnesine kadar hiç eksik olmaması senaryonun ve yönetmenin başarısını ortaya koyuyor. Jonh Proctor karakteriyle Daniel Day Lewis, Abigail rolüyle Winona Ryder ve Hakim Danforth rolüyle Paul Scofield çok öte oyunculuklar sergiliyorlar.
Genç avukat ve din adamı Hale’in seslenişine kurak verildiğinde filmin her yerine serpiştirilen acı gerçek net bir şekilde ortaya koyuluyor.
“Dinleyin beni, Bayan Proctor! Bir inanç ortalığı kana boyuyorsa, o inanca sarılıp kalmayın. İnsanı canından eden bir yasa yanlış bir yasadır. Yaşam tanrının en değerli lütfudur bize. Hiçbir ilke ne kadar yüksek, ne kadar parlak olursa olsun, kimseye can alma hakkını vermez..."
Filmin heyecanı tavan yaptıran ilginç fragmanlarından birisi ile bitiriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder