Karanlıkların yönetmeni Lors Von Trier’in duygulara ve
insanlara küfür gibi filmi Dancer in the Dark.
Dancer in the Dark (2000)
Yönetmen : Lors Van Trier
Oyuncular : Björk, Catherine Denevue, David Morse
Yönetmen : Lors Van Trier
Oyuncular : Björk, Catherine Denevue, David Morse
İzleyeceksiniz moraliniz bozulacak, hatırlayacaksınız
moraliniz bozulacak, tam boğazınıza oturup kalacak acı. Bir müzikal filminin
nasıl bu kadar büyük bir acıya gebe olacağını soracaksınız kendinize. Film
bunları yaparken de kendisine sert bir çelme takacak zaten “Müzikallerde
korkunç bir şey olmaz” diyerek.
Bjork belki de dünya üzerine kendine oturabilecek tek rolü
bence harikulade oynarken, basit ve alelade bir hikayenin bu kadar muhteşem bir
dram-müzikale dönüşmesi karşısında Lors Von Trier’e şapka çıkaracaksınız.
Korkan ve saklanan acemi bir annenin, bütün çabasını
çocuğuna yoğurmasını ve hiç kimseye güven duymadan nispi bir rahatlıkla
yaşamasını izlerken her şeyin tepetaklak olmasını göreceksiniz. Yanlış ve
zamansız bir güven duygusu neden olacak bu duruma. Filmin en büyük zehiri
burada. “Güven” duygusuna saldırı, insana saldırı, insanın duygularına saldırı,
net bir şekilde. Lors Von Trier bu sert saldırının dozajını “Dogville” filminde
de giderek arttıracaktır.
Buradan bir yol bulalım ve hemen Lors Von Trier’in Amerikan
anlayışına savaşı somutlaştırdığı birkaç örnek verelim. Salma’yı güya
sahiplenen ev sahibi, Amerikan ailesi tipine bakalım. Para ve gösteriş
meraklısı bir kadın, para ve gösteriş meraklısı kadını elinden kaybetmemek için
her tür pis işe girişebilecek kanun adamı bir koca. Salma’nın Çekoslavakya
kökleri açılınca jurideki “Komünizm” korkusunun büyüklüğü. Dancer in the Dark
ile Dogville bu çerçevede birbirinin aynı olan iki film. Lors Von Trier, Dancer
in the Dark ile düzene nasıl vuracağını iyi anlamış, Dogville ile beraber de
Trier şiddetini en üst noktaya çıkarmış. Gerçi şunu da not etmek lazım; yönetmenin savaşı esas olarak Amerikan anlayışına da değil, komple insanlığa
karşı bir savaş. Amerikan modelini ele alıp somutlaştırması, dünyanın diğer
tarafına güzel baktığı anlamına gelmiyor.
Filme dönecek olursak; Bjork yani Salma bir sarmalın
ortasında kalan çaresiz bir anne, gözleri görmeyecek derecede kötü ama sözlerle
ve müzikle ayakta kalmaya çalışan bir müzikal tutkunu genç kız aynı zamanda.
İhanete uğrayan bir dost, çaresiz bir mahkum. Çok klişe değil mi sizce de? İşte
tam bu noktada yönetmen devreye giriyor ve hiç izlemediğiniz bir film çekiyor
bu klişe senaryoyla.
Salma : "Filmlerin son sahnesini sevmem çünkü kamera
giderek yükselir, çatıdan çıkacak gibi olur ve sen de biteceğini anlarsın.
Bundan nefret ederim. Küçük bir kızken hile yapardım. Çekoslovakya'da son sahne
başlamadan önce sinemadan çıkardım ve film sonsuza dek devam ederdi"
Nasıl olsa defalarca dinleyeceksiniz. Bjork - I've seen it al
Nasıl olsa defalarca dinleyeceksiniz. Bjork - I've seen it al
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder