1998 yılının soğuk bir kış gününde tanıdım ve 2001 yılı Aralık ayında ilk kez beyazperdede
izledim J.R.R Tolkien ustanın, Orta Dünya’sını… Orta Dünya’ya sinema perdesinde vedayı ise 2014
yılı Aralık ayında “The Hobbit: Battle of the Five Armies - Hobbit: 5 Ordunun
Savaşı” ile yaptım.
Tarihin en büyük edebiyat eseri The Lord Of The Rings,
tarihin en destansı sinema serisine Peter Jackson tarafından aktarılınca
yaşadığım heyecan dün gibi aklımda.
Yüzüklerin Efendisi Serisi sonrası uzun
sessizlik dönemi bitip de Hobbit’in duyurulduğu ilk gün yaşadığım heyecan da
dün gibi aklımda. O yüzden “Beş Ordunun Savaşı” bitip salondan ayrıldığımda
üzerime hüzün çökmedi desem yalan olur. Zira bir sonraki Aralık ayını artık
heyecanla bekleyeceğim yeni bir Orta Dünya filmi yok. Neyse ki “yakında extented
cut çıkar da, biraz daha yaşarız Orta Dünya’yı” diye kendimi teselli ettim.
Üstüne üstlük sinemadan çıktıktan sonra bir The Lord Of The Rings serisi yaptım
ki; muazzam… Açıklamaları, birleştirmeleri, tamamlamaları daha net gördüm.
Sanırım Hobbit yapılırken, Yüzüklerin Efendisi hep aklın bir köşesinde
duruyordu.
Hobbit: An Unexpected Journey ile Shire’da başlayan macera, The
Hobbit : Desolation of Smaug ile Yalnız Dağ’ın eteklerine ulaşmış, muazzam
ejderhamız Smaug ile tanışma fırsatı bulmuş, hatta onu biraz fazla
sinirlendirmiştik. Hobbit: 5 Ordunun Savaşı ile bu macerayı sonlandırdık.
Bilbo’nun cüceler ve macera ile tanışmasını, taşa dönüşen
trollerin hikayesini, goblinleri, yüzüğün Bilbo tarafından Gollum’dan
alınışını, kartalları, Beorn’u, Dokuzların kaçışı ve Sauron’un yeniden
güçlenişini, Kuyutorman’ı, Dale’yi, Yalnız
Dağ’ı, Smaug’u “Hobbit” sayesinde izlemiş olduk. Minnettarım Peter Jackson.
Gelelim Hobbit : Beş Ordunun Savaşı’na.
Öncelikle Hobbit’in, Yüzüklerin Efendisi’ne göre çok daha
hafif bir hikayeyi barındırdığının altını çizmek istiyorum. Bunun yanında
Hobbit hikayesinin 3 film olarak yapılmasının da bir zorluk oluşturduğunu
yinelemek istiyorum. Ama bir Tolkien ve Orta Dünya hayranı olarak, değil 3 film,
13 film olarak çekilseydi de zerre itirazım olmazdı. Belki Yüzüklerin Efendisi’ni
3 filmde bırakmalarına içerlenirdim en fazla.
Bu yüzden Hobbit serisi ve Beş Ordular Savaşı ile ilgili ilk
notum; Çok Beğendim. Çünkü olaylar Orta Dünya’da geçiyor J
Shire, Ayrıkvadi, Moria, Caradras, Lothlorien, Ulu Nehir,
Rohan, Gondor, Mordor sonrası Kuyutorman, Yalnız Dağ, Erebor ile de tanıştık “Hobbit”
sayesinde… Bilbo Baggins’i, Smaug’u,
Thorin Meşekalkan’ı tanıdık. Legolas ile yeniden buluştuk. Thranduil’i gördük.
Galadriel’e yeniden hayran kaldık. Gandalf’in izinde yürüdük yeniden.
Nasıl sevmeyeyim “Hobbit”i şimdi ?
Galadriel, Saruman ve Elrond’un, Sauron ve Dokuzlar ile mücadelesi ve Sauron’un
sürülmesi serinin en iyisi sahnesiydi
diye düşünüyorum. Üstüne efsanevi ejderhamız Smaug’un yok edilişi de muazzamdı.
Cüceler’in ordusunu da gördük ki. Daha ne olsun… Hele birbirinden hiç
hazetmeyen elfler ile cücelerin ortak savaşa başladığı o sahne var ki… Keşke
savaş sahneleri biraz daha uzun ve ayrıntılı olsa diye düşünmeden edemedim.
Bunun yanında tüm bu duygulardan farklı olarak filmde bazı
eksiklikler ve bazen de fazlalıklar olduğunu düşünmüyor değilim. Bence Kili ve
Tauriel aşkı biraz fazla, Beorn gibi bir karakter ise bayağı eksikçe anlatılmış.
Bir de Beş Ordular Savaşı’nın akibeti net olarak anlatılamamış. Savaş sonrası
ne oldu? Burası da biraz eksik. Artık bu eksikliklerin “extented cut”da
giderilmesini ummaktan başka yapacak bir şeyimiz yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder